31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gerzekliğimiz

Sevilesi bir yanım olsa,
Onun sevmesini isterdim.
Kahveyeşil gözleriyle bakmasını güneşin doğuşunda
Ve sevmesini zamanın durduğu bir anda.

Ah o bakışlar…
Değer miydi dünya malına bilinmez, bakmadı.
Bakınca da görmedi zaten.
Hayatta böyle değil midir ?
Yanımızdan gelecek akar gider, farkına bile varmayız.
Vardığımızda başlar keşkeler.
Ondandır mutsuz insanın keşkelerinde ki halsiz hüzün.

Geçmiş ve gelecek iç içe yaşıyoruz.
Anılara keder kaldırıp,
İçiyoruz geçmişimizi.
Ama yine de hatıralar süslüyor gelecek hayallerimizi.
Ondandır karmaşık bir hal alması işlerin.
Hayallerimizdeki o nazlı mavi karmaşıklaştırıyor hisleri.
Her renge biraz onu katıyoruz, tuvale dokunan resim gibi.
Beceremiyoruz…
Hayatın tonunu bulamıyoruz belli.
Ama insan pes eder mi?
Arıyor onu 5 yıl belki de elli,
Ve değişiyoruz diğer her şey gibi.

Fark etmeyi bilsek işte bu yönde değişsek,
Nice ömürler göreceğiz ömrümüzde.
Sevebiliriz insanları geçmişleriyle,
Belki bağlanırız onlara delirmişçesine
Ama yapmıyoruz nedense, 
Bütün insani gerzekliğimizle.

27 Mayıs 2014 Salı

Bir de Bunu Deneyelim

           
En çok da beraberliğimizi feda ediyoruz dogma kalıplarımıza. Mutlu yaşamak, güler yüz, heyecan ve umutlar çok geliyor bize. Galiba hayatı yanlış anlamak ve yanlış anlaşılmak için yaşıyoruz, neticesi ne olursa olsun hep bildiğimizi okuyoruz, bir biliyoruz ama bin bilirmiş gibi konuşuyor ve hiç bilmeden yaşıyoruz.
                Kaygılar hep öz kardeşimiz, bizim hiç tartışmayı göze alamadığımız ideolojilerimiz var çünkü. Kaybetmek, kazanmaktan daha güvenilir geliyor. İnsanların yüzüne bakamamak bizi saygıdeğer bir insan yapıyor. Sanırım hayatı tersten yaşıyoruz dostlarım. Kaçacaklarımıza koşuyor, koşacaklarımıza kaçıyoruz. Hep böyle yapıyoruz hiç merakla bakmayalım etrafımıza. Kimimiz fırsatları teperek bunu gerçekleştiriyor, kimimiz düşmanlıklar ediniyor, kimimiz hiçbir şey yapmamayı, anını dolu dolu geçirmeye yeğliyor. Nedir bizi böyle doygunluğa ulaştıran? Amaçlar mı çok, yoksa amaçlara ulaşmak mı çok kolay?
                Bir selamdan ötede artık kimlik sorma, o bendense ben ondanım görüşü hakim artık. Kalın çizgiler çekivermişiz dostluk meselesine. Yeniden düzenlemek lazım birliktelik içeren kelimelere. Geniş açıdan bakılırsa toplumu ele almalıyız. İnsanlar ve gruplar toplumun özeti olmalılar. Bir gruba veya bir insana baktığımız zaman işte şu toplumun özellikleri bu denilebilmeli. Biz hep tek insan, tek amaca yönelik grup olacağız. Sonra diyeceğiz bölünmek kötü. Bölünmeği biz yaptık dostlarım, sokağa aynalarımızla çıkmayı başardık, ne biz inandık büyüdüğümüze ne de ayna inandı gerçeğe.
                Nihayetinde ulaştığımız nokta ne hayata başladığımız nokta ne vardığımız nokta ne de vardığımızı sandığımız nokta olacaktır. Gelecekten haber vermiyorum, böyle bir şey hem haddime hem de kimliğime düşmez. Biz insanız dostlarım, katıksız, ayrılıksız, farksız bir insan. İnsan toplumun aynası ise öyle olmaya devam etmeli. İnsan hem tek hem çok varlıktır. Birlerimizle ve çoklarımızla var olmaya çalışalım. En azından bir de bunu deneyelim, eminim mutsuz olmayız.

                

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Yüz Kırk

Yüz kırk karaktere sığdı artık hayatlarımız. Düşünmelerimiz yüz kırk, yazılarımız yüz kırk, geçmiş ve gelecek yüz kırk karakter oluverdi. Düşünmüyoruz artık, düşündürmüyorlar bizi. Yazmalıyız denizin sabahki o cennetten çıkma kokusunu, martıların istekli ötüşlerini, eve ekmek götürmek için çalışan ve yine ekmek pahasına ölen işçilerimizi, çocuk bakışlarımızı yazmalıyız hatırlarken ki o eski günleri. Yazmalıyız kalbimizi şaha kaldıran sebil gözlü sevgilerimizi. Anlatmalıyız gamzeli, cennet gibi, rüzgârla gelen gülüşlerin güzelliğini. Gülüşler demişken, ömrümüzün gülüşleri olur bazen. Onları da yazmalıyız bir sabah esintisiyle birlikte kahvede, bir saniyeyi anlatmalıyız sayfalarca alabildiğine…

20 Mayıs 2014 Salı

Didinmek

Düşler ülkesindeyim; meraklı ve ümitliyim.
Sonsuzluk penceresi yine açık kalmış beynimin bir köşesinde,
Ve akıl almaz bir yorgunluk çöküyor bedenime,
Tir tir titriyorum nedensiz…
Kulak bile kabartan yok söylediklerimize herkes kendi dünyasında:
Unutulmuş ve sonbahar yaprakları gibi dökülüyor,
Bir bir kelimeler…
Heyhulaların ortasındayız bu gece:
Sessiz olun!
Çünkü duyacaklar en sessiz çığlıklarımızı,
Mahkum edecekler karanlığın en dibine özgürlüğümüzü…
Özgürlük?
Ama şimdi başlıyordu suskunluklarımız,
Oysa yeni başlamıştık değil mi düşünmeye?
Düşünmek?
Bu gece! Evet, Bu gece olacaktı her şey!
Merhamet etmek yok duygusallığa,
Ve lanetlenecekti aklın getirdikleri…
Yoktuk,
Yokluk içeren cümlelerimizin bile ihtiyacı vardı bitmeye,
Noktalar kabul etmedi yalnızlığımızı,
Ünlemlerse çoktular

Kaldık sorularımızla baş başa, geriye kalan sorunlarımızla…