14 Eylül 2015 Pazartesi

Yaşamanın Başka Türlüsü

Bu yazıyı yazmama sosyal medya faktörü vesile oldu desem aslında pek yalan olmaz. Ama tamamen onun üzerine atamam bütün suçu. Ne zamandır düşünüyordum böyle bir konu hakkında yazmayı, muhtemelen siz gibi ben de istediğim cevaplara ulaşamayacağım, ama en azından atalarımın deyişiyle sözün uçup, yazının kalacağı yoldan ilerleyip bir-iki birşeyler yazmak gerekir diye düşünüyorum.
Sıkıcı bir giriş olduğunu varsayarak hemen konuyu açıyorum.
Konu şu; insan bir müzik aletidir, ondan ses almak için çalmalısınız.
Bunu düşündüm günlerce, çünkü ben gibi insanlar, diğer insanlarla iletişimi böyle kurarlar. Ve sanıyorum kitap okumayı daha çok severiz ya da dur, severim. Genellemeye itmeye gerek olmadığını düşünüyorum bugün. Bugün "ben" olacağım.
Kitap okumayı bu yüzden seviyorum anlayacağınız. Çünkü diğer insanların veya güzel bir insanın gelip de benden hangi notaların çıktığını hissetmesini, dinlemesini bekleyerek bir ömür geçiremem, hayatta yaşanan bir takım tecrübe edilmesi gereken olayları, tecrübe etmek için zaman kaybedemem. Ben bunların kolay bir yolunu bulduğumu düşünüyorum, bana kitap okumayı sevdiren bir yol.
Bunları da yazarken ne kadar sadist biri olduğumu düşündüm ki, kitapları bile kendi çıkarlarım için kullanıyorum diyelim.
Ama onların ben ne zaman onları dinlemek istesem, bana anlatacak birşeyleri her zaman var, Hem de kapağını açarken, sayfalarını çevirirken utanmıyorum da üstelik.
Beni öyle bir samimiyetle karşılıyor ki, inanamazsınız iyi ki de keşke diyecek bir vaziyet içerisinde olmadığını farkettiriyor.
Böyle ne kadar ve nereye kadar bilmiyorum.
Ya doğa ile yaşamayı öğreneceğim, mesela Samsun'a gideceğim.
Ya da kitaplığımın gölgesinde bilmediğim hayatların başkahramanı olarak yaşayacağım.
En çok da ben bileceğim.
Çok gezsem de, çok okusam da...

2 Eylül 2015 Çarşamba

Kim bu kapitalizm?

Başımız her sıkıştığında kapitalizme sallamak çok rahatlatıcı gelse de zaman kaybının ötesine gitmemektedir. Aslında her kapitalizme yaptığımız hakaret kendimize de varıyor. Vaaz vermek için bu yazıyı yazmıyorum birşey düşündüm ve kendimce haklı yanları olan bir yazı kaleme alacağım.
Evet, görüldüğü üzere konu kapitalizm ama tâbiki kapitalizmin SS'i olmadan bir yazı seyri izleyeceğim.
Geçenlerde bir karikatür gördüm, beni yakından tanıyanlar karikatüre ne kadar düşkün olduğumu ve onlardan hayat hikayeleri çıkardığımı bilir. Herneyse konu karikatürler ve benim flörtüm değil.
Karikatürdeki konu yarım liraya içtiğimiz suyun kapitalizm sayesinde tam liraya dışarıya verdiğimizle ilgiliydi. İlk zamanlar sosyalist yapımla eleştirdim. Vay dedim hakikaten de öyle. Bu kadar sarmış etrafımızı bu kalleş. Gel zaman git zaman, bir Eskişehir gezisinde bunun sebeplerini düşündüm. Şöyle bir çıkarım yaptım. "Acaba bu kapitalizm denen hain, zalim şey bizim pisliklerimizden para mı basıyor? Ama o zaman biz elimizle kapitalizmin yolunu açmıyor muyuz?" dedim. Nereden dedim, şöyle söyleyeceğim. Bizim hani nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak diye eskiden kalma bir adetimiz vardı ya biz onu unutmuşuz. Biz pislettikçe yeni bir gelir kapısı açılmış. Bunun nedeni bence bu. Ha değineceğim bir nokta daha var sadece söyleyeceğim, bilâhare üstünde dururuz:
"Nasıl muamele görmek istiyorsan, sen de karşındakine öyle muamele yap."
Yap ki, paran ve zamanın sonra da duyguların cebinde kalsın.