23 Haziran 2015 Salı

21. Yüzyıl Ütopyası

Basit bir hayatı yaşamak o kadar da kötü olmasa gerek. Gönlünün her istediğini alamamak, her istediğini yiyemek, her istediğin yere gidememek, her istediğini yapamamak bunlar olmasa da olurdu. Sadece hayatın bir yığın buhranından kaçıp sığındığın bir evin olsa, sevdiklerin olsa yetecekti. Tek katlı falan çok abartılı değil, bir-iki odalı olsa yetecek. Ne güzel olurdu değil mi, o bir-iki küçük odalı evdeki çay sohbetleri. En çok duymak isteyeceğimiz cümle "Çay'ın bittiyse tazeleyeyim" olurdu sanırım. Yanına da uğraşıp emek verdiğin tatlı kurabiyeler olurdu belki de. Sonra belki yaz gelir, aynı eylemi dışarıda evinin önüne attığın şirin sandalyelerde gerçekleştirirdin ya da ne bileyim, çimlerin üstüne otururdun mesela. Gökyüzüne bakıp, yıldızları sahiplenirdin. Karın boşluğundan, ciğerlerine soğuk hava alışverişi olurdu, sen gülümserdin sürekli. Tamamını bilmediğin şarkı sözlerini mırıldanırdın tüm hissettiğin duyguları içeren. Şarkılar seni anlatırdı o gün, sen susardın ve şarkı söylerdin. Bilmediğin yerlerinde "mmm'lardın" sevdiğin insan tamamlardı geri kalanını. Eve götürmek için aldığın sıcak ekmeğin kokusuna pes edip, eve gelmeden kenarından başlamışsındır yemeğe. Televizyon girmese mesela, hani diyorum bir radyo olsa da sürekli halk müziği, sanat müziği çalsa. Konuşmaları süslese arkadan hiç susmadan. 
Bir hayalim var, evet. Belki zor ama kurmaktan bile hoşlandığın hayalin. Basit bir hayat işte, Kahvaltılıklarını evinin önünde yetiştireceksin mesela. Hani her günkü kahvaltın değil sadece bir günlük kahvaltını kendi yetiştirdiklerinden hazırlasan, bir yıl yetecek sanki. Siz hiç bir domatesin kızarışına şahit oldunuz mu? Sizi mutlu etmek için her gün makyaj yapıyor gibidir, her gün güzel gösterir size kendini. Yetiştirdiğiniz biberin ne kadar acı olduğuna bile bakmazsınız. 21. yy. ütopya'sı gibi geliyor. Çember genişliyor...

21 Haziran 2015 Pazar

Zaman



Zaman daralıyor geçtikçe zaman
Öyle ya bitecek şu ömür günün birinde
Bitmeden bir masal olalım isterdim

Biz diye başlardım bütün cümlelerime
Bizi anlatırdım çiçeklere bile
Bazen boğazın ortasında bazense uçurumun kenarında ettiğimiz dansları anlatırdım onlara
En güzel sözlerin sana söylendiğinden bahsederdim
Kuracağımız nice kamplar doldururdu sohbetimi
Bir patikada yürüdüğümüz yolculukları dökerdim gözyaşlarımla
Fakat artık bana bakan sen değilsin
Bense kendimi arıyorum mısralarımda
Anlatamıyorum...

Zaman daralıyor geçtikçe zaman
Öyle ya bitecek şu ömür günün birinde
Bitmeden biz olalım isterdim.

10 Haziran 2015 Çarşamba

Tekrar ve tekrar

Mum ışığının aydınlığında duvara yansıyan gölgem bile isyan ediyordu. Taranta Babu'ya yollanan mektupları okumak bile artık sakinleştirmiyor beni. Dinlediğim müzikler bile bazı şeylerin habercisi. Hayata tutanmak istiyorum, ama her zaman en güvendiğim yanı bile serap oluyor. Bir insan kaç defa düştüğü yerden kalkabilir? İnsan hiç ayakta durmayı öğrenemez mi? Sakarlık herkesin mi fıtratında var? Nazım Hikmet okusam aynı, Cemal Süreya okusam aynı, Attilâ İlhan okusam aynı... Tüm bu insanlar aynı kadına mı aşık oldu? Şiir yazmaya titreyen ellerim, kulaklığıma bile uzanırken titrer oldu, kalben uzak, bir telefon kadar yakın yarma dünya insanları ile çevremiz aydınlanıyor olamaz. İçimiz karanlık. Ya da doğruyu söyleyeyim içim karanlık. Kimseyi suçlayamam mutlu mesut yaşayanlar var çünkü. Bazı insanlar mutluluğu haketmiyor, bazı insanlar güzel duyguları hiç yaşamamış, bazı insanlar işte... Hayalleri çok gelişmiş bazı insanlar işte. Rüyalarından başka birşeyi olmayan bazı insanlar. Müziklerinden başka birşeyi olmayan, odanın ortasında yanan mum ışığından başka kendilerini anlayan olmadığını sanan bazı insanlar. Onlar hep yaşar, sonra çabuk ölür, sonra ceza olarak bir daha dirilir ve hemen bir daha ölür. Bazı insanlar sürekli ölür ve kahretsin ki sürekli dirilir. Onların dinlenmeye hakkı yoktur. Onlar ölmek için değil dirilmek için gelmiştir. Onu da tam beceremezler ya, hadi neyse. Sonra buluttan nem kaparlar, yağan yağmur ile ağlama yarışına girerler koskoca bir bulutla. Toplum tarafından yadırganan ne kadar şey varsa hepsi bunlarda, ne ölmeyi ne de dirilmeyi beceren bazı insanlardadır. Bazı insanların anlatacakları çoktur ama kimse dinleyeni olmaz. Onlar da susar bu yüzden tekrar tekrar tekrar dirilmeyi bekler. Tekrar ve tekrar... kahretsin ki tekrar ve tekrar...