Bir masal sonu avcısıyım ben. Bitmeye yakın olan masalların sonlarına etkide bulunmaya bayılırım mesela. Gerekirse bir karakter daha çıkarırım masalın devamı için, hani derler ya; her masalın eski moda kötü bir kahramana ihtiyacı vardır diye. Kötü bir insan olmaktan korkmam çoğu zaman.
Ama kötü bir insan olmak da yoruyor sonuçta. Kötü insanlar da ağlayabilir öyle değil mi?
Yoksa bizim vicdan dediğimiz şey, eşit dağılmamış mı yeryüzünde?
Merakımdan çok fazla şeyleri kurcalamaya bayılıyorum özellikle de imkansız olanları mesela. İmkansızlık derecesini test etmek harika bir tat benim için, tıpkı antepfıstıklı tereyağlı baklava gibi.
İmkansızı mümkün kıldığım görülebilmiş değilse de mümkünü imkansız kıldığım gerçeği tartışmaya söz konusu olamayacak derecede aşikârdır.
Biz nerede ve nasıl yıllanıyoruz değil mi? Bizi kimler, neler hangi ismini koyamadığımız gerçekler yoruyor hiç bilemiyoruz değil mi?
Gördüklerimiz ve düşündüklerimizden başka hiçbir adını koymaya cesaret edemediğimiz şeyler mesela.
Uzun lafın kısası kötü olmak bazen kötü değildir.
Hayatın size ne kadar kötü davrandığına aldırış etmezsiniz çünkü. O yüzden kötüsünüzdür. Ve kötülere bişey olmaz. Kötüler daima kaybeder.
Tüm kötülere...