28 Ağustos 2015 Cuma

Kötüyüm, Karanlığım Biraz, Çirkinim

Bir şeyler  korkutuyor beni. Gerçekliğinden emin olamadığım birşeyler belki de.
Bir masal sonu avcısıyım ben. Bitmeye yakın olan masalların sonlarına etkide bulunmaya bayılırım mesela. Gerekirse bir karakter daha çıkarırım masalın devamı için, hani derler ya; her masalın eski moda kötü bir kahramana ihtiyacı vardır diye. Kötü bir insan olmaktan korkmam çoğu zaman.
Ama kötü bir insan olmak da yoruyor sonuçta. Kötü insanlar da ağlayabilir öyle değil mi?
Yoksa bizim vicdan dediğimiz şey, eşit dağılmamış mı yeryüzünde?
Merakımdan çok fazla şeyleri kurcalamaya bayılıyorum özellikle de imkansız olanları mesela. İmkansızlık derecesini test etmek harika bir tat benim için, tıpkı antepfıstıklı tereyağlı baklava gibi. 
İmkansızı mümkün kıldığım görülebilmiş değilse de mümkünü imkansız kıldığım gerçeği tartışmaya söz konusu olamayacak derecede aşikârdır.
Biz nerede ve nasıl yıllanıyoruz değil mi? Bizi kimler, neler hangi ismini koyamadığımız gerçekler yoruyor hiç bilemiyoruz değil mi?
Gördüklerimiz ve düşündüklerimizden başka hiçbir adını koymaya cesaret edemediğimiz şeyler mesela.
Uzun lafın kısası kötü olmak bazen kötü değildir.
Hayatın size ne kadar kötü davrandığına aldırış etmezsiniz çünkü. O yüzden kötüsünüzdür. Ve kötülere bişey olmaz. Kötüler daima kaybeder.
Tüm kötülere...

11 Ağustos 2015 Salı

Biz'de Bir Zamanlar İnsandık

    Konuşunca eksilip, yazdıkça çoğalan bundan daha başka ne olabilir ki bu hayatta?
    İşte şimdiki uğraşım da bu olacak, yazdıkça daha çok kabuk bağlayan yaraları kanatacağım. İki sene evveline kadar her insanın aynı şans oranına sahip olduğuna inanıyordum. Şu iki aydır da bu fikrimin zıttını delicesine savunuyorum. Sanki bu hayatta doğuştan mimlenmiş, ne yapsa da işleri yoluna koyamayan insanlar var da biz de onlardan birisiyiz diye düşünüyorum.
    Acılarımızın kotası olduğunu söylemiştim daha önce. Acılarımızın kotası olduğuna göre insanların kotaları da çabuk dolabilir, daha büyük acılar yaşayanlar var diyerek teselli vermek, boşa çabadan öteye gidemiyor.
    Nihayetinde ne kadar yansıtıyoruz ki içimizdekileri, dışımıza? Bu sokakta yürüyen insanlar kendisi mi? Herkesin bir uğraşı, bir amacı varmış gibi yanımdan yürüyerek geçerken, benim bu hayattaki tek amacımın, onların ne amacı olduğunu, bu hayatı ne uğruna ve neyin için yaşadığını sorguluyor olmam da bu insanlarla aynı şansa ve aynı hayat mutluluğuna ulaştığım sonucunu doğurur mu?
    Kim ne derse desin, ceza kotası varsa onun gibi dünya'ya gönderilen insan kotası da vardır. İnsan kotasını aştığını düşünüyorum, hoş, kotanın artık insanlıktan da çıktığını düşünüyorum da buna da ileride -belki- değinirim.
    Cesareti elinden alınmış, şansı da %5'ten fazla yapılmamış, korkuların tümünü bir ruhta toplanmış, ve kararsızlıklar içerisinde dünya'ya gönderilen insanların yaşaması her seferinde bir cinayettir.
    İster inanın, ister inanmayın ama bu dünya'da acının değişik türleri olduğuna inanın.

4 Ağustos 2015 Salı

Seni Döktüm Kağıtlarıma


Seni döktüm kağıtlarıma,
Hep daha fazlası oldun.
Kelimeler evreninde yok geçtiğimiz yollar
Ruhumuzun sarılışları anlatılamaz.
Yok dün ki acılar yüreğimde
Mutluluk yazdım göğsümden içeri
Daha bir geniş vuruyor artık
Nice sözler verdim kendime
Sözüm olsun seni kaybetmem geri

Kalbim şimdilerde festival alanı
Her köşesi daha bir çocuksu
Ve bedenim derya
İçinde sen
Sen kokan köşelerde 
Diniyor dalgalarım.
Seni duyabilmek için süzülüyor kuşlar sessizce
Ve ben yine seni döküyorum kağıtlara
Mürekkebim ol.