25 Şubat 2016 Perşembe

Saatsiz

Saatsiz bir zamanın içinde yorgun bedene tıkıldım.
Yolum şeritsiz, kara, soğuk.
Derdim var bir kırlangıç kanadında,
ulaşmak hayli zor.
Çaresizliktir içimde yükselen,
pişmanlığım büyüyor.
Her kapının huzra açılan köşesi sen.
Sen
şimdi yoksun.
Bakarken özlediğim şimdilerde gurbet,
bense dağ.
Yolunun yeşil kokan kıyılarında hep aşk.
Yeşil aşkından öpüyorum,
en çok da burnundan.
Yeter ki
tebessümün olayım dudağının kıvrımında.
Fakat ben hep gözyaşı oldum nehirlerinde akan.
Şimdi mi ?
Sen iyisi mi hüzün doldur bardağıma,
Seninle kafayı bulmak istiyorum.

14 Şubat 2016 Pazar

Ying-Yang

Teknoloji o kadar gelişti ki basit olmaya herkes olmaya çalışmak farklılık oldu artık. Oysa ki nolurdu bende artık herkes gibi olsam. Herkes gibi oturup sokaktaki çocuğun bile yazabileceği romantik dram filmleri izleyip, entrika dolu dizileri izlerken keyif alabilsem. Sen farklısın ama cümlesi ne kadar faşist aslında insanı ne kadar dışlayan bölücü bir söz. Yanlış mi düşünüyorum yoksa düşünce faşistliği yapmıyor muyuz. İnsanları düşüncelerine gore sınıflandırdıgımızda kendi ırkçılığımızı yapmış sayılmaz mıyız? Sözlükte renge göre ayrım diyor ırkçılık için. Peki daha ilkokulda çocukları seviyelerine göre sınıflandırıp iki arkadaşı farklı sınıfa koymak birinin kendini diğerinden üstün hissetmesine yol açmaz mı? Yani artık ırkçılık sadece futbolcuya muz göstermekten ibaret. Basın böyle diyor en azından. Sözlüğü bir kenara koyup farklı dediğimiz aman bu kadar düşünme sen mi kurtaracaksın sanki dünyayı dediğimiz insanlara bakarsak eğer. Onlarla kendi aramıza ördüğümüz bu düşünce duvarı ırkçılık değil mi? Peki üstün kesim kim bu ırkçılıkta herkes gibi beyazlar mı yoksa beyazlar gibi olmayı tanrıdan bir lütuf olarak gören bizler mi? Nolurdu bir yeteneğimiz olsa düşünmekten başka. Bu da yetenekse tabi eğer. Basit bir doktor basit bir marangoz bir palyaço belki basit bir insan olamaz mıydık. Ağlayan palyaçolar, okunmayan yazarlar, izlenmeyen yönetmenler olmayı tercih ettik. Paradan değerli şeyler olduğuna inandık hep. Birşeyler anlatmanın birşeyler anlamanın insanı asıl yücelten şey olduğunu insanı insan yapanın düşünceleri olduğunu savunduk düşünmeyi unutanlara karşı. Siyahlar olarak oturduğumuzda siyahlığımıza siyahlık kattık hep. Kâh şiirlerle yaptık bunu kâh filmlerle yeri geldi romanlarla. Herşey daha bi siyah biz daha bi ağlamaklı olduk. Eleştirmenin ayıp, sırf ilgi için yapıldığının düşünülmesi yok mu hele. Galileyi afaroz edenler , Nazımı sürenler, Ebu zeri çöle gömenler. Popüler olmak için popüler kültürün popüler kölesi olanlar. Sırf okudum demek için dostoyevski okuyanlar. Beyazlara karışınca şaşırdık. Kusacak gibi olduk. İlerlemeyi unutmuş beyazlar. Çünkü siyah olmadan beyazlar daha bi beyazlar.

5 Şubat 2016 Cuma

4 Şubat



Karanlığın kahpe bir vakti üzerime geceler çöküyor, karmaşık harfler vücut buluyor kelimelerde. Her ruhun zamanı varmış bedende, her romanın sonu, her okyanusun dibi. Nasıl bir sondur ki ruhum şimdilerde okyanus, sevgi tarih öncesi masal gibi.

Ufkun gösteremeyeceği kadar uzak diyarlarda saklı sevdalar. Bir bardak çayın hatrı soruluyor gönlümde. Sonra aklıma bardağı tutuşu geliyor karlı bir ocak ayı. Bardağı tutan elleri… İstanbul gibiydi.

Hatıralar hatırlanmak için varlar, peki ya hatırlamaya dayanamadıklarımız? İnsan ölümü kaç kere hatırlar hatıralarda? Kaç vurgun yer çirkin hatalar? Ya keşkeler ne olacak? Keşke keşkeler olmasa.

Sorsanız gönlümden anlatacak çok şeyim var. Soranım yok mesela. Çoğu gece kabus görüyorum mesela. Mesela bugün hiç uyumadım. Öyle zor ki bir şeylere gözünü kapamak. Göz kapansa gönül bu, kapanmıyor. Siz hiç sevdiğinizi ölürken izlediniz mi? Ben her gün, her gün, her gün izliyorum bir filmin tekrarı gibi. Bir gün gözleri gidiyor gözlerimden, sonra gülüşler kayboluyor bir bir. Bugün kokusu değişti mesela. Engel olamıyorum, içim eriyor engel olamıyorum. Ve anladım ki bugün büyüdüm. Çünkü bugün bir şeylere engel olamadım. Kaybetmek büyütür insanı, acılar da öyle. Ben bu aralar kocaman adam oldum. 


Zor günler geçiriyorum kafam biraz aşk, ruhum biraz acı. Mazur görün, hatalar ve pişmanlık ile kalın…